Ünlü Türk yazar Alişan Kapaklıkaya Geçen Perşembe günü Mehr'i ziyaret etti. Kapaklıkaya ile yaptığımız samimi sohbetimizde İran'la ilgili düşüncelerini sorduk.
Aşağıdaki yazıda bu röportajı okuyabilirsiniz:
Türkler İran’a gelmeden önce ön yargıları var. Fakat İran’a geldikten sonra bu önyargılarının kırıldıklarını söylüyorlar. Sizi bir yazarsınız bize bir yazarın gözünden İran’ı anlatın. İran’ı nasıl gördünüz?
Ben de İran’a ön yargılı geldim. İnkilap olduğunda İran ile aramızda duvarlar örüldüğünü Batı medyası tarafından lanse edilmişti. İran’da kadınlara karşı baskı olduğunu söylüyorlardı. Ama Tahran’ı gelip gördüğümde tüm ön yargılarım kırıldı. Ben İran’a geldiğimde bana hocam kimsenin güvenmediği İran’a siz nasıl gidebildiniz diye yazdılar. Ama ben burayı kendi evim gibi gördüm. Ben burada kadınlara karşı baskı olduğunu görmedim. Burada insanlar özgürce yaşıyorlar.
Tahran’da diğer başkentler gibi trafik sıkışıklığı var ama Türkiye’de ana yollarının etrafında evler yapılmış ama Tahran öyle değil. Tahran çok yeşil bir yer ve biz buna şaşırdık. Tahran’da çarşıları gezdim insanları gördüm. Burada Türkler'e karşı bir sevgi var. Zaten bizim İran ile tarihi, dini ve kültürel bağlarımız var. Bu iki ülke arasındaki vahdeti korumamız gerekiyor.
Tabi dünyada Müslümanlar bölük pörçük durumunda ve bu benim yaramdır. Müslümanlar arasında birlik yok. Özellikle Gazze konusunda. En çok silah alan Müslümanlar ama bir birilerine karşı silah çekiyorlar. Halbuki İslam kardeşlik, barış ve esenlik dinidir. Ben 25 ülkeyi gezdim. Bu ülkelerde kimse sınırları kontrol etmiyor herkes rahatlıkla gidiyor. Ama İslam kardeşlik dinidir dememize rağmen sınırlarda duvarlar var. Yani Ankara’dan rahatlıkla arabaya binip Mekke’ye gidemiyorsunuz.
*Peki Tahran Kitap Fuarını da ziyaret ettiniz. Fuarı nasıl buldunuz?
Ben çok şaşırdım, dünyanın farklı ülkelerinden burada stand kurmuşlar. Ben lübnan’dan geleni gördüm. Amerika’dan geleni gördüm. Türkiye’den gelen arkadaşlarımız da var. Bir de İran kitap bölümünde de çocuk kitaplarına ilginin çok olduğunu gördüm. Bu beni de çok sevindirdi. Çünkü kitap okumak insanları daha merhametli yapar. Ben kitap okumayı şuna benzetirim; Kurumuş toprağın içine tohum atarsın ama su vermeden yeşermez. İşte insanın ruhu da kitapla sulandığı zaman o insandaki güzellikler açığa çıkar. Kitap okuyan insandan kötülük çıkmaz. Ben ayrıca bu fuarda manevi değerlerle psikolojiyi birleştiren eserler gördüm. Bu benim ilgimi çekti. Ben ilk defa bu fuara geldim ve çok etkilendim. Seneye de gelmek isterim. Benim de 14 tane kitabım var bakarsın buraya getirebilirim. Ben kitaplarımın birinde gelinimin hikayesini yazdım. İbretlik bir hikayesi var. Dizi teklifi falan da geldi.
*Nedir hikayesi?
Ben daha önce programlar yapıyordum. O zamanlar mektup vardı. Ben kızların ve çocukların okuması için hayatımı adamış birisiyim. Ben canlı yayında bana ulaşmaları için telefon numaramı yazdım. Ordan bana mesaj atıldı. Birisi "Merhaba ben Meryem ben okumak istiyorum ama beni evlendirmeye kalkıyorlar. Ben okumak istiyorum" diye yazdı. 15 yaşında bir kız. Kızla mektuplaştık. Oraya gitmeme emniyet izin vermedi. Ben de bu kızı okutmak istiyorum. Ben kendisine şöyle yazdım "Sen kendini kurban olarak görürsen eline bıçak alan çok olur" o da “Ben 7 başlı cahıllık ejderhasının pençeleri arasında kısıp kalan bir yaralı yavru ceylanım. Beni buradan çıkarabilir misin?”diye yazdı.
Sonra onlar televizyon almışlardı. Televizyondan çağrı yaptım beni Urfa’dan sevenim yok mu. Sonra bana mektup geldi. Oraya gittim ve babası kızı okutmam için bana vermedi. Urfa’da kızlar erken evlenir. Kadınlar pamuk toplamaya gider, erkeklerde da evde otururlar. Orada böyle bir ağalık sistemi var. Kız babasına okuyacam demiş ve kız açlık grevine girmiş. Üç gün sonra açlıktan bayılmış. Gözünü açtığında babası yanı başında ama dövmek için değil. Başına okşuyor. Böylelikle babası onun okumasına izin veriyor. Yüksek lisansını yaptı. Ve şimdi oğlumla evli.
*Peki İran edebiyatı ile ilginiz var mı?
Ben Sadi Şirazi’yi bilirim. Ali Şeriati’yi bilirim. Türkiye’de İran edebiyatı çok seviliyor.
Ben buradan gittiğimde İran’ı anlatacağım. İran’ın güzelliğini, dostluğunu ve kardeşliğini anlatacağım. Be İran halkını görünce İran edebiyatı ile ilgili en az on kitap daha okumam gerektiğini anladım. Hatta Frasça öğrenmeye karar verdim.
*Yazarlığınızla ilgili bize konuşun lütfen.
Ben öğretmendim bana çok mektup gelirdi ben de hepsini ceplardım. Meğer Allah böylelikle beni yazarlığa hazırlıyormuş. Ben ilk kitabımı yazdığımda okuyan onu anlatıyormuşum gibi hissederdi. Bir kitabım ile ilgili çok gülüyoruz çok ağlıyoruz diyorlar. Ben Uyuyan Güzeli Uyandır kitabımda hüngür hüngür ağladığımdan yada güldüğünden dolayı yazamıyordum. Kitaplarımı yazıp bitirmem çok uzun sürmüyor. Ben yazarlık kursuna da gittim. Benim kitaplarımı okuyanlar biz onu yaşıyoruz derler. Ben bilgi anlatmaktan ziyade bilgiyi sevdirmeyi seviyorum. Çünkü zorla birine birşey öğretemezsiniz.
yorumunuz